3 Eylül 2007 Pazartesi

Yarım Patik

Hayatı yakalamak için koştururken fark ettim zamanın beni terk ettiğini. Loş abajurumun gölgesinde fark ettim dul kalmış hayallerimi; elimde eflatun patiklerin sol teki duru hayallerime düştü su damlacığı misali. Dalga dalga yayıldı benliğimde halkalar büyüyerek...
Bunca yıl uyumuştu hep kalbim ama günbatımında ovuşturdu gözlerini mahmur. Ne kadar açmışım meğer sevmelere koklamalara doğmamış kız çocuğumu. Bir sabah koluma sarılıp uyayan kızımın başını öperek uyandırmalıydım halbuki, akşam iş dönüşü de parka götürüp eve dönerken kağıt helvayı yanaklarından ısırmalıydım. Onun lülelerine ve annesinden aldığı derin gözlerine bakıp o muhteşem kadına bir kez daha, bir kez daha ve bir kez daha her gün yeniden aşık olmalıydım böyle bir mucize bebek hediye ettiği için.
Deniz kıyısında yanyana dört tane ev sahibiyken aslında ne kadar fakir olduğumu fark ettim. Sarılıp öpmeliydim, koklamalıydım, güreşmeliydim numaradan altta kalmacasına kumral lüleli kızımı. Hastalandığında başında ateşini düşürmek için sabahlamalıydım. Kendi canımdan bir parçayı mıncık mıncık sevmeiydm. Aşkımın kokusunu kızımın boynundan koklamalıydım. Annesinden aldığı aynı yerdeki benini öpmeliydim. Anlayacağınız ruhumun giysisi yırtık pırtıkmış resmen, ne kadar sefilmişim meğer.
Babamı kıskandım sonra, hem de gıpta ettim. Benim yaşımda dördüncü çocuğunun doğumunu kutlamak için köy kahvesinde herkese çay ısmarlamıştı cebindeki son parasıyla. Büyük bir servete sahipti tam benim yaşımdayken. Üstelik kendisine aşkla seven bir karısı vardı babamın. Hayatımın en değerli kadını, şeftali kokulum vardı: Annem! Babamın servetinin kaynağı oydu. İlmek ilmik göznuruyla işlediği dört pırlantanın yaratıcısı usta bir kadın. Üç pırlantayı prenses modeli kesmişti, diğerini sultan modeli. Ama benimse hafta da bir temizliğe gelen sadece bir Fatma teyzem vardı hayatımda.
Bir de uzaklarda sevdiğim bir kız, belki de hiç ellerinin yumuşaklığını bilemeyeceğim ve gözlerinden kalbinin derinliklerine hiç inemeyeceğim dalgın bakışlı turnam vardı ürkek, rüzgarın nihavent okuduğu sazlığından çıkmaya korkan, artık bir sonraki ılıman iklime uçup yumurtalarını oraya bırakmak isteyen ama vurulmaktan korkan bir turnam.
Düşününce isyan etti kalbim aklımın aymazlığına. Uzun zaman uykudaymışım. Uzaklardan bir buse uyandırdı hayallerimi ve eflatun patik özlemeye başladı diğer tekini.
Loş abajurumun gölgesinde düşlüyorum seni. Lüle lüle kumral saçlarını, beyaz tenini ve yeşil gözlerini özlüyorum toprağımın bebeği. Sabırsızlanma ve ağlama, serinliktesindir yukarıda meleklerin kanatlarının altında... Seni canımdan çok seviyorum. Cennet kokun az uzağımda, 'o günü' bekliyorum. 20/08/2007 Bodrum

2 yorum:

Berrin dedi ki...

dul kalmıs hayaller cok hosuma gıttı :) ne hos bır betımleme..benım hayallerım hala bekar :)

zelebek dedi ki...

tekrar tekrar okumaktan zevk aldğım
şahane bir öykü...

ne çok ağlamıştık biliyorsun...

canımsın...