5 Eylül 2007 Çarşamba

Siirttir (Gitmek Lazım) - İki sanal hademe (Opera)

1. Perde / 1. Hademe:
beşyüz elli nüfuslu ilkokulun geyik derili sıralarında geyiklerken
sıvazlarım bıyıklarımı
lemanyak karakteri yakışıklılığındayım,
bilmem santrafor muyum yoksa kaptan mı
tepeden bakanım ben,
aklınız mı karıştı,
korkmayın kılıfına uydururum cevaplarımı
ama önce koşup getireyim yeşil sermayeli paspasımı,
temizlemek için akıtılmış unları
köşeyi dönmüş unlu ayak izleri,
ben görmedim siz gördünüz mü şu un akıtanları?
yetmezmiş gibi uncuzadelerin oğlu mu kırmış ne
unların üstüne KDV'li yumurtaları
brezilya usulü doğumgünü kutlamış ailece artık kimlerse,
yumurtaları çalmış çırpmış
ben yetmem tek temizlemeye,
getireyim bir de muhtar adayı Güllülen Hamdullah'ı.
(Uzun boylu ince yapılı 1. Hademe telaşlı bir şekilde koşarak okuldan çıkar.)

2. Perde / 1. Hademe:
rober hatemo'yla yemeklerde kızım ey halkım
ve avanem gölge oyunlarında bu aralar
eşe dosta, şakşakçılara, yalakalara, akrabalara iş bulamıyorum ya.
geçenlerde büyük laf etmiştim: "askerlik yan gelip yatma yeri değildir" ha?
yan gelip yatıyor nice ana kuzusu mehmetcikler koyun koyuna mezarda!!! görmemezlikten geliyorum,
herkes üstüme geliyor daraldım ulan ama!..(küfreder) (
Koro: 'Acı biberler sürmeli dillerine dudaklarına kuzu kuzu, işte kutu kutu pense george micheal'a bi versem o da bana verse şarkı' diye şarkıyı söylerler.)

3. Perde / 2. Hademe: söylemezsem çatlarım;
ayhan ışık'ın kemikleri de sızlıyordur;
sebebi baş hademem sultanım Clark Gable bıyıklarınızdan,
değiştirin bakın imajı garanti toplarsınız oyları
siirtten değilse de lahmacuncu çelebiyle tey tey urfadan.
(1. hademenin elinde yeşil mendil, 2. hademenin elinde sarı mendil halay çekerler kırmızı halıda...)

4. Perde / 2. Hademe:
kitaplardan öğrendik karadan tarihte
fatih sultan mehmet yürütmüştür gemileri
gazetelerden öğrendik cebimizden de şilepleri
yürütmüştür şehzade Lal-bi efendi
tarih kitapları
oğlunuzun üstün ticari başarılarından daha çok söz edecektir
daha nice evlatlar ceplerinden fındık yiye yiye
analarını alıp götürecektir...

5. Perde / 1. Hademe:
yırtık paspaslı hademe dostum,
dedim çarıklı erkana "ananı da al götür ulan" diye
sen topla paspasını kovanı,
merak etme Siirten ayarlarım bir vekillikte sana hediye!
(Tıknaz, göbekli, pala bıyıklı ve esmer 2. hademe beyaz taytıyla bale yapar elinde çalı süpürgesiyle ve 1. hademenin ayaklarına kapanır, elleriyle pabuçlarını parlatır)

6. Perde / 1. Hademe:
merak etmeyin ey üçyüzkırk iki oy oy top'larım eller havaya
bizim Güllülen muhtara
ampullerimizle kara mizahımız artık ak, müminler yeniçeri, mezgitler kışla, varlığımıza eş dost ve mümin yandaşlarımız saf tutmalı şükür namazına,
Allah bizi başınızdan eksik et(me)sin,
sonumuz hayırdır inşallah, bugün olmasa da
Koro: Amiiiiinnnnn
7. Perde / 2. Hademe:
aman başhademem unutmadan
bizim emmigilin veletler mümin
bilirim ortalığı temizlemekle geçer ya da geyiklemekle mesain,
rica etsem imam hatipli yeğenlerimi bir bakanlığa yerleştirir misin?

Son Perde / 1. Hademe:
Allah büyük tabiiki yerleştiririm ulan,
Pardon ağız alışkanlığı Kazım Paşa'dan kalan... (

Koro eşliğinde perde yavaş yavaş kapanır, 1. hademe yeşil takkesini çıkarır...) Koro: Beraber yürüdük biz bu yollarda Beraber ıslandık yağan yağmurda Şimdi ihalelerden topladığın dolarlarla Boğazda yalılar, villalar aldın...

________________________Perde Kapanır__________________________ _____________
Perde Açılır, Hademeler elele halkı selamlar_______________ ______________________Perde Tekrar Kapanır_______________________ :)))))

3 Eylül 2007 Pazartesi

Yarım Patik

Hayatı yakalamak için koştururken fark ettim zamanın beni terk ettiğini. Loş abajurumun gölgesinde fark ettim dul kalmış hayallerimi; elimde eflatun patiklerin sol teki duru hayallerime düştü su damlacığı misali. Dalga dalga yayıldı benliğimde halkalar büyüyerek...
Bunca yıl uyumuştu hep kalbim ama günbatımında ovuşturdu gözlerini mahmur. Ne kadar açmışım meğer sevmelere koklamalara doğmamış kız çocuğumu. Bir sabah koluma sarılıp uyayan kızımın başını öperek uyandırmalıydım halbuki, akşam iş dönüşü de parka götürüp eve dönerken kağıt helvayı yanaklarından ısırmalıydım. Onun lülelerine ve annesinden aldığı derin gözlerine bakıp o muhteşem kadına bir kez daha, bir kez daha ve bir kez daha her gün yeniden aşık olmalıydım böyle bir mucize bebek hediye ettiği için.
Deniz kıyısında yanyana dört tane ev sahibiyken aslında ne kadar fakir olduğumu fark ettim. Sarılıp öpmeliydim, koklamalıydım, güreşmeliydim numaradan altta kalmacasına kumral lüleli kızımı. Hastalandığında başında ateşini düşürmek için sabahlamalıydım. Kendi canımdan bir parçayı mıncık mıncık sevmeiydm. Aşkımın kokusunu kızımın boynundan koklamalıydım. Annesinden aldığı aynı yerdeki benini öpmeliydim. Anlayacağınız ruhumun giysisi yırtık pırtıkmış resmen, ne kadar sefilmişim meğer.
Babamı kıskandım sonra, hem de gıpta ettim. Benim yaşımda dördüncü çocuğunun doğumunu kutlamak için köy kahvesinde herkese çay ısmarlamıştı cebindeki son parasıyla. Büyük bir servete sahipti tam benim yaşımdayken. Üstelik kendisine aşkla seven bir karısı vardı babamın. Hayatımın en değerli kadını, şeftali kokulum vardı: Annem! Babamın servetinin kaynağı oydu. İlmek ilmik göznuruyla işlediği dört pırlantanın yaratıcısı usta bir kadın. Üç pırlantayı prenses modeli kesmişti, diğerini sultan modeli. Ama benimse hafta da bir temizliğe gelen sadece bir Fatma teyzem vardı hayatımda.
Bir de uzaklarda sevdiğim bir kız, belki de hiç ellerinin yumuşaklığını bilemeyeceğim ve gözlerinden kalbinin derinliklerine hiç inemeyeceğim dalgın bakışlı turnam vardı ürkek, rüzgarın nihavent okuduğu sazlığından çıkmaya korkan, artık bir sonraki ılıman iklime uçup yumurtalarını oraya bırakmak isteyen ama vurulmaktan korkan bir turnam.
Düşününce isyan etti kalbim aklımın aymazlığına. Uzun zaman uykudaymışım. Uzaklardan bir buse uyandırdı hayallerimi ve eflatun patik özlemeye başladı diğer tekini.
Loş abajurumun gölgesinde düşlüyorum seni. Lüle lüle kumral saçlarını, beyaz tenini ve yeşil gözlerini özlüyorum toprağımın bebeği. Sabırsızlanma ve ağlama, serinliktesindir yukarıda meleklerin kanatlarının altında... Seni canımdan çok seviyorum. Cennet kokun az uzağımda, 'o günü' bekliyorum. 20/08/2007 Bodrum

Küsüm Ama Oynuyorum Yine de

Kırgınım ama Oynuyorum

eylülün ayak izleri silinmiş kumsalımda
mendirekleri döver hala arzularım
neydi ah o baygın yasemin kokuları
ellerim tedirgin değecek diye yokluğuna
ah yok mu o korkuların
öfkemle
ve isyanımla
uzun eşek oynarım
göğsün yastığım...

nerede limon kokuları getiren saçların
dudaklarındaki alizeler
okaliptüs altı zarların sevdası
güneş ve kumsal kokuları
ah yok mu o hatıralarım
hayallerimle
ve hüznümle
körebe oynarım
gözlerin göz bağım...

ne kadar az kalmışız
tenim güneşine hasret
köşede bekleyen kadın
hatırlayamadım nereliydin
neydi 'yere deymek üzere olan yağmur damlası' adın
yokluğunla
ve kırgınlığımla
isim şehir oynarım
kalbin beyaz kağıdım...

31/08/007 Bodrum